Kaan&Zeynep

annecikten küçük bir hatıra olsun...

Lilypie Kids Birthday tickers
Lilypie First Birthday tickers

31 Aralık 2009 Perşembe

2009'un son günü


Bu da 2008 yılının son gününden...

2009 yılının son yazısı olacak bu, yine sen uyurken... annanelerdeyiz, teyzoşcunun bilgisayarında hızlıca yazıp içeriye yollanmalıyım ki hazırlıklara devam edelim...2010 hoşgeliyor:) umutluyum galiba... ne yapardık zaten umut olmasa!
Artık "2"li yaşlar bitecek "3" ler başlayacak...olsun...Allah sağlık, sıhhat, huzur, mutluluk versin gerisi gelir nasıl olsa...
Doğumgünümüz geçti, kutladık sevdiklerimizle bizi sevenlerle...nicelerini görmek nasip olur inşallah:)
Günler hızlı geçiyor yazamıyorum ne zamandır sanki...doğumgünü resimlerini de eklemeye fırsat olmadı...neyse blogda yok ama büyüdüğünde görmen için herşey hazır;)
2010 yılını da beraber sağlıkla devirmek dileğiyle diyeyim ve daha nice nice yıllara...

18 Aralık 2009 Cuma

Minicik bir mucize 1 yılını doldurdu...

 

Posted by Picasa
Aşkımdan bir parça, canımdan bir parça... ve sen geldin hayatımıza tam bir sene önce bu gün... Kanımızsın, canımızsın... O kadar benden, o kadar aşkımdan, o kadar bizdensin ki... Ama nasıl da farklısın, nasıl da büyüdün ayrı bir kişilik, minicik bir adam oldun... 1 yılını doldurdun şu dünya üzerindeki... Allah uzun ömürler versin, nice yıllar nasip etsin oğluma... Çok mutluyum evet ama bir o kadar hüzünlüyüm sanki? Neden ki?! Büyüyosun diye mi? O en mini mini hallerin geçti, bu hallerin de geçecek diye mi? Aman ben de! Geçecek elbet büyüyeceksin, mini mini adamım kocaman bir adam olacak... Ama ne bileyim işte annecik böyle biraz... Evdeyim, bugün beraberiz, şimdi uyuyorsun... İsterdim şöyleee duygu yoğun bir yazı olsun, güzel bir edebiyat parçalayayım ama olmuyor işte kuzum, affet... Uyanacaksın, yarım kalacak diye her zamanki gibi hızlı hızlı yazıyorum bu gün de... Çok özel bir gün ama senin için aynı tabi şu anda, daha ne anlasın benim tatlı sevgilim! :)) İyi ki doğdun bitanecik oğluşum, beraber nice sağlıklı yıllara inşallah... Allah seni hayatın boyunca korusun bebeğim, bahtın açık şansın bol olsun... Beraber güzel günlerimiz nasip olsun inşallah... Bitmez... Ne kadar çok şey dilesem azdır senin için... Bu nasıl bir hismiş ki, hep bir kaygı hep bir koruma, kollama duygusu büyük bir aşkın yanında.. Sen benim yavrumsun, bizim oğluşumuzsun seni çok çok çok seviyoruz miniğim... Ne kadar söylesek, ne söylesek az kalır... İyi ki varsın, iyi ki sürpriz yaptın bize minik mucizem... İşte 18 Aralık 2008, Saat 10:10 da ilk kez duyduğum ses... Şu az önce göbüşünden çıktığım anne kişisini getirsinler artık, açım, emmek istiyorummm diye ağlarken sen...

6 Aralık 2009 Pazar

Annecik hasta:(

Herşey bir görevle başladı. Gitmiyorum diyemedim. Aslında hem oğluşumu gece ilk defa bırakmak fikri hem de şu salgın ortamı nedeniyle içimden gitmek gelmese de olmadı işte... En azından bir gece diyordum, o da olmadı, dönemedik bir şekilde, 2 geceye çıktı. Annanecik vardı neyseki gözüm hiiç arkada kalmamıştı, o ayrı, ama işte yine de ayrılmıştım ilk defa kuzumdan...
Ve döndüm, daha orada sinyallerini veren hastalık bugün beni yatağa çekti. Nefret ediyorum hasta olmaktan, kendimi kötü hissetmekten. Domuzcukmudur nedir bilmiyorum ama hiç sanmıyorum... Gerçi öyleyse de beynimi kurcalayan aşı olup-olmama fikrinden kurtulmuş olurdum diyorum. Ama ateş yok. Bol hapşuu, bol öksürük (o da azalıyor sanki gittikçe), hafif bir burun akıntısı... Klasik soğuk algınlığı gibi yani... Ancak müthiş bir baş, boyun, sırt ve bel ağrısı... ??? Hadi hayırlısı!
Kötü olan oğluşu o kadar özle, hasretle eve gelmeyi hayal et, ama bırak öpmeyi, sarılmayı, kucağıma almayı yaklaşama bile! Şimdi beni karantinaya aldılar resmen... Babacık, annanecik, teyzecik, dedecik hep bir elden bi bana bi oğluşa koşturuyorlar, sağolsunlar:)
Şaşkın ördeğim sen anlamadın tabi bu durumu... Annecik önce ortadan kayboldu, sonra geldi ama şimdi benimle niye hiç ilgilenmiyor diye düşünüyorsun heralde. Çok can sıkıcı, bana doğru atılıp gelmek istemen ama babacıkın buna engel olması, zorunlu olarak tabii...
Gitsin şu pis mikrop, ben bi iyileşeyim kuzucum, seni öyle bir öpüp koklayacağım, sıkı sıkı sarılacağım ki biliyorum bunalacaksın benim sıkıntıya gelemeyen fındık kurdum:)
Seni çok seviyorum ve de çok özledimmm canım oğlum.....

1 Aralık 2009 Salı

Kuzunun ilk kurban bayramı

Minik sevgilim ilk kurban bayramını da geride bıraktın...Birlikte, sağlıkla nicelerini görmek nasip olsun...Amin.
(Uzun uzun anlatmaya vakit olmuyor maalesef...)

kuzucuk:)

18 Kasım 2009 Çarşamba

1 yaşına 1 ay mı kaldı yani!!

kuzumm 4 aylık


Canım oğlum bugün 11 aylık oldun, kutlu olsun meleğim...
Çok hızlı geçiyor artık günler, aylar... Yetişemiyorum, zaten gündüzlerimiz de artık beraber geçmiyor:( Bu hız gittikçe daha farkedilir olacak maalesef. Biraz buruğum sanki... Hem büyüme hem de kocaman ol istiyorum :)
Babacık İstanbul'a gitti, kısa bir görev, cuma burada olacak inşallah... Akşam yani şu anda annanecik, dedecik, teyzecik, büyük teyzecik ve dayıcık buradalar :) Annanecik kalıcak bizimle, nasıl olsa sabahları geliyordu zaten:)
Sen mışıl mışıl uyuyorsun şimdi. Yatağına yatırdım seni az önce. Baktım sana... O kadar güzelsin ki... Çok seviyorum seni pamuğum benim...
Şimdi teyzecik de gidip bakmış sana, melek gibi nasıl güzel uyuyor diyor :) Teyzeciğini pek bi seviyorsun anlaşılan, görür görmez yüzünde güller açıyor. Nedeni de onu oyun arkadaşın olarak görmen muhtemelen :D
Ve işte herkes gitti bi annanecik kaldı. Sen uyandın beklediğim şekilde, pış pışlar başladı, yetmeyecek sallanmalar başlayacak, babacık da yok kucakta gezdirmeler kısmı benim kollarım ne kadar izin verirse o kadar olacak.
Uykularının en delikli, en kısa olduğu bir ay olarak kaydedelim bu 11. ayı da...
Şükredelim ve dua edelim her zamanki gibi...Hiç olmazsa 1 yaşından sonra uyu be yavruşum!

15 Kasım 2009 Pazar

Başlık yok 2. mim var

Off çok yorgunum, uykusuzum, 2 saat aralıksız uyumak istiyorum sadece... Olmuyor, Minik Kral izin vermiyor... Geceler kabus ama sabah olunca da -o da saat en geç 6da- sanki o yarım saatte bir uyanmalar, ağlamalar, sızlanmalar hiç yaşanmamış gibi şirin mi şirin, biz de unutuyoruz vallaa... Kesinlikle baktırmıyo beyefendi artık dişlerine, nasıl inat! Bi bakabilsem içeride ne var ne yok...Bir de yavrukuşum anneciğinin kötü bir huyunu kapmış maalesef:( Yoksa bu kadar küçük bir kuzunun dudakları çatlar mı? Bu sebepten miniğin artık bir 'lipstick'i var:) Eczacı bile şaşırdı bu duruma ama Mustela düşünmüş işte...

Tez yazabilmek (aslında başlamak henüz) bi yana ben şu mimi bile yazamadım daha:(

Teşekkür ederek Nilo'ya başlayayım bakalım...

Hayatımda yeri olan kokular:

* Canım oğluşumun kokusu
Anlatmaya çalışmayayım hiç, yapamam, sadece içime çekebiliyorum doyasıya...
* Sevdiklerimin kokusu
Annemin, babamın, ablamın ve tabiki aşkımın...
* Güzel parfüm kokusu
Severim hani insanlar yürürken parfüm kokusu yayarlar...Ama güzel olmalı, gerçi güzellik de görecelidir bilirim...
* Temizlik kokusu
Temizlik yapılınca şöyle evin kokusu değişir, ferah ferah kokar ya... Bi de temiz nevresim serince ilk gece o yatakta temiz bir uyku çekilir ya...Ne kadar uzak şimdi:))
* Kahve kokusu
Bayılırım... Hamileyken ve emzirirken içemediklerimin acısını çıkarıyorum şimdi:)
* Tiner kokusu :)
Üniversite zamanlarında uykusuz geceleri hatırlatır... Boya ve uhu da eklenebilir buna... Of be hayatım boyunca uykusuzluk çekmişim ben de!
* Deniz kokusu
Kuşadası tercihim ama aslında farketmez, deniz olsun da!
* Yağmur sonrası toprak kokusu
Ohh miss...
* Kızartma kokusu sonra kek kokusu... Karnım acıkıyor sanırım:)

Şuraya hemen bi not düşeyim aklıma gelmişken oğluşum, artık arabada sen de öne dönük olarak yani bizim gibi oturabileceksin... Yeni bir otokoltuğun var:) Eskisi hem küçük gelmeye başlamıştı hem de sıkılıyordun arkaya bakmaktan... Yalnız nasıl bir piyasadır bu, nedir bu pahalılık, bakalım bunu ne kadar kullanabileceksin, kaç yaşına kadar... Zaten ondan sonra ya babacık oturacak ya ben :P Siz oturmazsanız da bana getirin dedi hatta dedecik :D
İyi günlerde, sağlıkla kullanmak nasip olsun canım oğluma...

10 Kasım 2009 Salı

10 Kasım


Saat 9'u 5 geçe... Kimileri yolda durmuş saygı duruşunda, kimileri arabalarında kornalarıyla insanın içine işleyen siren sesine eşlik ediyor...Kimileri arabalarından inmiş hemen yanıbaşında saygı duruşunda...Ve tabiki bazıları durmak yok aynen devam şeklinde ilerliyorlar... Bir adım öne gidemeseler de... Küçük bir ayrıntı gibi görünse de değil işte! Atamıza büyük bir saygı, elimizden geldiği kadarıyla, hiç olmazsa bu! Ama bu saygıyı göstermeye bile erinenler varken, Atamızın izinden yürümek için erinenleri anlayabilirmiyiz acaba?... Hayır...

Bu arada devlet babanın bir kurumunda siren sesinden başka bir farklılık yok her zamanki günlerden...

O kadar üşeniyoruz ki, o kadar halsiziz ki, o kadar bizden geçmişciyiz ki, o kadar vurdumduymaz, o kadar duyarsızız ki.... Bize bişey olmaz, yok o kadar değil, o kadar yapamazlar, olmaz canımmm, abartıyorlar herşey o kadar da kötü değil... Oysaki o kadar hatta daha kötü, her geçen gün... Ama işte hayatın akışına kapılmışız bir kere... Halbuki elimizden kayıp gidebilir bir gün aniden ne uğraşlarla sahip olduklarımız...

Keşke oğluşum keşke Mustafa Kemal Atatürk'ün değerini bilen, yaptıklarını anlayabilen, O'na saygı duyan, mirasına tüm varlığıyla sahip çıkabilen insanlarla yönetilen ve ucuz kömüre, azıcık yardıma muhtaç olmayıp da kandırılamayacak insanların olduğu bir ülkeye doğsaydın ama olmadı işte kuzummm ....

(Belki bir gün bunları okurken çok şey değişmiş olur ha bebeğim?)
(Yine de annenin yavrusuna umudu işte...)

5 Kasım 2009 Perşembe

Özlemeyi de bilirmiişşş...

Ne güzeldi değil mi saat 6da hava kararır o sırada annecik eve gelirdi...Saatlerin geri alınmasıyla saat 5te hava kararmaya başladı ama annecik yook:((( O zaman huysuzlaşıyormuşsun, annanecik ne yapsa olmuyormuş... Mecbur kucakta gezeceksin, bi o yana bi bu yana dönerek, gözlerin ya camda ya kapıda, ne diyerek: 'anne-anne-anne-anne...' Senin anne demene kurban olurum canım oğlummm...

Neredeyse daha 1 aylıkken ağlarken 'annnnnneee'ye benzer bir kelime duyardık...O bile mutlu ederdi beni...Şimdi ise tarif edilemez bir his kaplıyor içimi 'anne' dediğini duyduğumda ve biliyorum artık bilinçli çıkarıyorsun bu kelimeyi... En çok da acıktığında gözümün içine baka baka 'annne'ler sıralanıyor ki eminim bunun tesadüf ya da kulak yanılgısı olmadığına...(Seni seniii! İşini biliyorsun ;) Acıktığında anneciğe bakıp ağlamaklı bir ifade ile 'annne' demeler...(içime sokasım geliyo tabii) Kucak istediğinde de babacığa yine aynı ifadeler...'baba' yok. (bu kısmı geçelim şimdilik :) oysaki bi aralar 'babababababa' da derdin ama unuttun sanki...)

Çok sevdim ben bu 10. ayı, çok hızlı gelişmeler kaydettin bu ayda... Mesela emeklemen o kadar hızlı olmamıştı...Tam olacak, 2 güne emekler dediğimizde, bırak emeklemeyi, o 2 gün hiç bir uğraş vermezdin, sonra yine başa dön... Ama daha doğru bir emekleme pozisyonuna geçemeden tutunup ayağa kalkmaya başlamıştın.. Gün gün gelişti bu çabalar... Emeklemeni unuttuk resmen, daha doğrusu emekliyordun artık ama biz yürüme eylemine dikkatimizi yoğunlaştırdığımız için o arada kaynadı gitti :)

Az kaldı bebeğim biliyorum çok isteklisin yürümeye, inanıyorum ki onun da zamanı gelince kimse tutamayacak seni :)

Pek çok şeyi yiyebiliyorsun artık... Yemekten kasıt öyle hapur hupur değil tabi ama iyi bence, herşey yolunda, kafam çok rahat artık... Balık (sevdin), ıspanak (önce bööö desen de sonra yedin azıcık ama olsun), sarımsaklı tarhana :) (bir bebişin ağzının sarımsak kokmasına şahit oldum ilk defa... çok eğlenceliymiş :)
Uyku durumu bir iyi bir kötü devam...Hamak etkili oldu bence, seviyorum hamağımızı...

Bu arada anneciğin yılan hikayesine dönen tezi çıktı yine ortaya, daha doğrusu ortaya bir tez çıkarmak için motive olmaya çalışıyor en azından...

Canımsın oğluşum, pamuğumsun, bitanemsin, ay parçamsın, boncuğumsun, çok akıllı bir bıdıksın, afacansın, bıcır bıcırsın, cinsin, huysuzsun bazen, hatta asabisin -hem de nasıl:), neyseki genelde neşelisin, güleçsin, sarı pisisin, fındığımsın, nasıl da tatlısın, pırıl pırılsın, kıpır kıpırsın, çok azimlisin, mini mini bir adamsın, herşeyimizsin... Nasıl da büyüdün yürüyeceksin ya bir de inanamıyorum hala...

Beni özlemene içim acıyo aslında, kıyamıyorum sana ama bu nasıl bir sevgiymiş daha iyi anlıyorum şimdi azıcık da gururlanarak...İyi ki gelmişsin hayatımıza...

25 Ekim 2009 Pazar

Bir pazar gezmesinden kareler

Posted by Picasa
Bir deneme...Evet! Başarılı olmuşum!!! :)
Aşkıma bir teşekkür... Olmadı. KOCAman bir teşekkür... Sanmam ama ya okursa:)
Picasa'ya da teşekkür kurcalayacağım zaman zaman...
Bu da böyle olsun sonra daha uzun uzuuun yazarım oğluşum;)

21 Ekim 2009 Çarşamba

Mim

Şu kısacık blog hayatımda ilk kez mimlendim Nurşen Ece'ciğin sevgili annesi tarafından... Önce bu ne, ne demek, napıcam ben şimdi diye paniklesem de (çok komiğim biliyorum:) korkulacak birşey olmadığını anladım neyseki... Öncelikle teşekkür ederim anneyazar :)


Bloguna neden bu ismi verdin?
İlk yazımda da yazdığım gibi, keşke daha önce bir blog oluştursaymışım, hamilelik vs. anlatsaymışım oğluşuma... Bir tesadüf sonucu bir bloğa girdim,ordan ona, ordan ona derken... Ben de yapsam mı acaba fikri oluşmaya başladı... Neden olmasın dedim... Birilerinin okuması da değil aslında amacım, başka bloglardan bilgi ediniyorum bu çok güzel birşey ama ben öyle bilgilendirici bir yazı da yazmadım henüz, yazarmıyım bilemiyorum da...
Ben sadece oğluma hatıra kalsın istedim, oğlum için günlük tutuyorum yani... Onunla yaşadıklarımı anlatmak, ona olan -anlatılamaz ama- hislerimi anlatmaya çalışmak istedim sadece... O yüzden "oğluşum için" dedim, sadece O'nun için... İleride büyüdüğünde okusun diye... (Tabi bizi ziyaret edenler oldukça
, yorum yazıldıkça bu durum hoşuma gitmiyor mu elbette gidiyor, fırsattan istifade buradan teşekkür ediyorum :)

Blog yazarken star tribiyle davrandığın, istediğin olmazsa olmaz şeyler var mı?
O kadar kısa zamanda, tıkır tıkır yazıyorum ki (zorunda kalıyorum) aslında imla kurallarında bile daha hassas biri olmama rağmen sonradan görüyorum hataları...Pek böyle bir lüksüm yok yani...Oğlum uyurken genelde veya babası onunla ilgilenirken hızlı hızlı bir şeyler karalıyorum işte, oğluşuma hatıra kalsın diye...

En son satın aldığın garip şey?
Porselen minicik bir rende... Cidden niye almışım ki!? Daha hiç kullanmadım:)

Şeker gibi olduğun anlar?
Bir zamanlar Güzelçamlı sahilinde güneş batırırken, sıcacık kumlara uzanmışken, serin sularda taklalar atarken vs. derdim ama...
Şimdilerde Kaan'ın kahkahalarını duyduğumda, hatta yeni yeni anne diye atıldığında, altını açtığımda ferahlayıp tepinmelerinde, ce-ee oynarken beni araması ve sonra ortaya çıkınca çığlık atması anında, onu uyurken seyrederken... Kısacası boncuğumlu anlarda:)
Ayrıca hamileliğimde ve emzirirken içemediğim kahveleri yudumlarken...
Ve tabi eminim uyurken şeker gibi oluyorumdur:)

Arkadaşım artık sormayın şunları dediğin şeyler?
Anında aklıma gelen: Bir zamanlar "sütün yetiyor mu?, doyuyor mu?" Şimdi "emziriyor musun?" (Yaralıyım gelmeyin üstüme!)


Aynaya bakınca gördüğün?
Düşündüklerim: "Tamam biraz var göbüş ama bir zamanlar neydi o!"
Bir de: "Hiç "anne" gibi durmuyorum sanki küçük gösteriyorum yaa:("

Kendini okutan bir blog dediğin?
Hala yeni yeni bloglar keşfetmeye devam ediyorum... Bunun sırrı ne acaba diye ben de düşünüyorum. Kimisi bir anda beni içine alıyor, sanki bir anda öyle güzel bir anlatımla sıcacık bir hayatın içinde buluyorum kendimi, bunu işaretliyim diyorum kendi kendime(izlemeyi yeni öğrendim ya:) Fotoğraf karelerine bayılıyorum mesela, ne güzel fotoğraflar oluyor bazen, ben de öyle resimler çekebilmeyi istiyorum sonra, imreniyorum doğrusu, kocişe baskı yapıyorum bir fot. makinesi alalım şöyle azıcık profesyonelinden diye:) Ayrıca oğluşuma yakın bebişleri bulmaya çalışıyorum. Ve tabiki faydalı bilgilerin olduğu bloglar...

Bu blog sahibiyle karşılaşabileceğin yerler?
Eryaman, Bahçeli, Eymir, her türlü alışveriş merkezleri (işe başladık ya, eski kıyafetler olmayınca da doğru alışverişe:D), yurdumun herhangi bir ilinde herhangi bir yer bile olabilir (İşim gereği... Şimdilik pek gitmesem de elbet bir gün görevler başlayacak:)

Ben de Tarkan'ın Annişi'ni, Deniz Karan'ın annesini Nilo'yu ve Sen Gelince Nilsu'nun annesini mimliyorum:)

16 Ekim 2009 Cuma

Aşkımız tam 10 aylık:)

Benim minik kelebeğim bugün tam 1o aylık olduuunnn:)) Nice nice aylara, yıllara hep birlikte inşallah bebeğim...Akşam pastamızı alıp annaneciklere gidicez. 1 yaşına 2 ay kala pastadaki mumları üflemeye alıştırmak lazım ki yoksa benim miniğim doğumgünün de şaşkın bir ördek olur eminim:)

Canım oğluşum, cuma günü doktor amcaya gittik. Doktor amca, 8. ay kontrolünde 9. ayda gelmeyin dediği için uzunca bir ara oldu tabi ama artık 2 ayda bire düştü kontoller. Kiloya takılmıcam söz verdim kendime, önemli olan sağlık-sıhhat, gelişim süper çok şükür... Artık çoğu şey serbest, ev yemeklerini çok çok az tuzlu, karabiber, kırmızıbiber gibi (yakmayalım tabi yavruşumuzu:) baharatsız olmak kaydıyla yiyebilecekmişsin. İnek sütü, bal, çikolatalı şeyler (nutella, fındık ezmesi vs. dedi), çalı meyveleri:) çilek, böğürtlen gibi 1 yaşına kadar yasaklılar arasında. Biliyorum ki genellikle kivi de verilmiyo ama bizim doktor amcamız başından beri yasaklamadı, ben de başından beri veriyorum hiç de bişi olmadı, alerji falan...Hem çok seviyorsun hem de çok faydalı esirgemek istemedim zaten hazır bir reaksiyon olmamışken... Kabız yapan her türlü şeyi yazdı verdi, ben de dikkat ediyodum zaten, onlar yasak, iyi gelecek şeyleri de yazdı, onları vercem ki inşallah düzelir şu kabızlık mevzusu...Vitaminin değişti, demir ve flora devam...Çok hareketli, çok dikkatli olun diye de uyardı bizi, zaten bildiğimiz üzere:) Bir sürü sorum vardı gitmeden yazdım tabi yine, unutkan bir annen var ne de olsa, onları da sorduk öğrendik...Gerçi neticesinde doktorun söylediklerine körükörüne bağlı kalamıyorum, elimde diil, kendime göre, okuduklarıma duyduklarıma göre bir sentez yapıyorum...Belki de daha doğru yapıyorum;)

Şimdi evdeyiz pazar pazar...Dün yine gezmelerdeydik. Duygu ve Gökçen "teyze"ciklerle beraberdik:) Okuyorlarsa öpüyoruz onlarııı:))) Bu arada onlarla olduğumuz süre zarfında yine o şaşkın ördek kıvamındaki miniğim, onlardan sonra, babacık geldiği için mi yoksa öyle denk geldiği için mi, klasik şen kahkahalarını, bıcır bıcır bebekçe dilini sergiledi bol bol...

Canım benim 10. ayın kutlu olsun...Ben hala sana bakarken "bu sevimli şey bizim mi" diye düşünüp inanamasam da, sen neredeyse 1 yaşında olacaksın...

Birazcık haddini bilen insan, lütfenn..

Sadece aklıma geldi ve içimden yazmak geldi... Oğluşum belki annen çok hassas belki de gerekli bir tepki ama sen de bil bakalım anneciğini rahatsız eden böyle de bir durum var işte...

Neden anne ile çocuğu arasına birisi girer ki?! Ne demek istiyorum... Bir anne çocuğu için elbette her zaman, herşeyin en iyisini, en doğrusunu ister, en güzelini düşünür. Bu başka bir annenin en iyisi, en doğrusu veya en güzeli olmayabilir... Bu da o annenin diğer anneye karışabilme hakkını vermez. Bir de hep istersen diye başlar o cümleler... Örneğin; "annesi istersen daha kalın birşeyler giydir", "istersen üstündekini çıkar sıcak gibi geldi bana", "istersen bi altına bak" vs. vs. Niye? Niye sen söyledin diye birdenbire böyle bir istek içine gireyim ki! İstemiyorum demek istiyorum... İstemekle olmaz ki zaten... Sıcak olduğunu düşünürsem ben çıkarırım üstünü, soğuksa zaten yeteri kadar kalın giydirmişimdir, ben tanıyorum bebeğimi hangi sıcaklıkta ne kadar terler-üşür neyse... Yani bir bildiğim vardır elbet! Bazen düşünüyorum, ben mi abartıyorum, iyi niyetle fikir beyan ediyolar insanlar diye ama ben kimsenin anneliğine karışmıyorum ki bana karışılsın... Hatta bir de herhangi bir çocukla haşırneşir olmamış biri bunları söyleyebiliyorsa o zaman daha da sinir bozucu oluyor...Tabiki yardım almak, fikir almak, tecrübelerden yararlanmak güzel, ben de soruyorum, okuyorum, öğreniyorum elbette herşeyi bilmiyorum...Ama bu örnekler beni rahatsız ettiğine göre demekki ters giden bir durum var ortada ama nasıl anlatıcaksın... Biliyorum ki ileride daha da artarak devam edicek bu sinir bozma durumları... Şimdilik örnek verdiğim gibi kıyafet-giyimle ilgili olan sinir bozucu müdahaleler, yavrukuşum büyüdükçe başka alanlara da kayacak gibi görünüyor...O zaman eğitim tarzıma da mı karışılacak?


Özetle, bilginin paylaşılmasını severim ama bunu bilgili insanların yapmasını daha çok severim... Bebeğimin -en basitinden- üşüyüp üşümediğini anlamanın çok kitap okumakla, araştırma yapmakla, hatta tecrübe kazanmakla, bilgelikle bir ilgisi olamaz. Belki de; annesinin düşünmesi gerekeni zaten düşündüğünü düşünen ve kendisine de böyle bir durumda söz düşmediğini bilen insan bilgedir...

12 Ekim 2009 Pazartesi

Defnecik geldi, büyücek... Kaan abisi büyümeye devam ediyor...

Bugün Defne bebek nihayet aramıza katıldı, hoşgeldi:) Mini mini, sapsarı, pembe-beyaz bir prenses kendisi, annesinin aynısı:)

Bebiş görmeye doğum yaptığım hastaneye gidince nostalji yapmış oldum:) Miniğimin doğduğu günü hatırladım... Değişikti işte, oğluşu neredeyse 10 aylık olacak bir anne -sanki biraz tecrübeli mi ne (aslında hergün öğrenmeye devam eden)- ve bir iki saat önce yavrusuna kavuşmuş bir anne -tecrübesiz, ne yapacağını bilemeyen (aslında içgüdüleriyle çok iyi bilen)

Defnecik sağlıklı sıhhatli, analı babalı büyüsün inşallah...

Biz Defne daha doğmadan "oğlumuza alcaz" geyiklerine başlamıştık...Kızımız çok güzel ama benim yakışıklı oğlum daha şimdiden prensip sahibi, dediğim dedik, istediğimi yaparım havalarıyla heralde bize söz bırakmayacaktır zamanı geldiğinde:)

Gelelim sana bebeğim:) Son günlerde komando emekleme stilinde oldukça hız kazanmış durumdasın... Koltuğa, dizime, park yatağının kenarlarına vs. tutunarak ayağa kalkıp bi süre durabiliyorsun...Gittikçe ayakta durabilme sürelerin uzuyor...Bıcır bıcır konuşmaya devam (bebekçe tabi)...Dedeciğin geldiği gün bol bol dedededede diyip durdun tesadüfmüydü bilemiyorum ama bugün de annanenin anlattığına göre bütün gün başka şeyler dediğin halde, dedecik bize gelince yine başlamışsın dedededeye:) Ayrıca yine dedeciğin geldiği gün "alkış" yaptın sanki:)

Battaniyeyle sallama işinde babana göre biraz daha beceriksiz kaldığım için canım kocişim sonunda araştırıp internetten bebek hamağı siparişi vermiş, perş günü elimize ulaştığından beri bence daha rahatız, en azından ben, uykun gelince hoopp hamağa salllaaa salllaaaa... Neden daha önce böyle birşey olduğundan habersizmişiz ki!! Geceleri yine sıkça uyanıyorsun tabi ona bir çözüm üretemiyoruz ısrarla...

Haftasonu sonunda daha önceden aldığımız ilk arabanı çıkardık, deden geldi Boyabat'tan (Kuşadası'na gitme planları varmış yine ama), Savaş amca geldi, sayesinde GS'li spor ayakkabıların oldu (napalım artık:), pazar günü Eymir'e gittik onlarla...işte bir kaç foto...

8 Ekim 2009 Perşembe

Gecikmiş birkaç foto...

Abant gezimizden birkaç foto... Annecik ancak ekleyebildi ;) (Olsun, maksat hatıra kalsın...)

Yola çıktıktan bir süre sonra uyudun, ben de kestirmişim sayende :) Tam kahvaltı yapacağımız yere vardık, uyandın:) Aslında aç değil yemez diye düşünürken ben, sen yarım yumurta sarısı, biraz peynir, domates suyuna batırdığım ekmek içlerini yedin ağzını kocaman aça aça (maşallah!) Acaba kahvaltıya hep buraya mı gelsek dedim. Sonra yine yola koyulduk... Abant'a yaklaşmaya az bir zaman kala sıkıldın tabiki arabada, neyse ki az kalmıştı, zar zor üstünü değiştirdim (terden sırılsıklam olmuştu), o sırada geldik zaten...

Manzara güzeldi, temiz havayı içimize çektik...

Babacıkla ata bindinn...Bu arada ben biraz endişeliyim ama çaktırmıyorum...

Karnını doyurup en sevdiğin yerde uykuya daldın... O sırada biz de bişeyler yedik.

Uyandın, biraz hava alalım...Hava da serinlemiş mi ne!


Dönüş yorucuydu, uykunu aldığın için arabada uyumadın ve seni oyalayabilmekle geçti yolculuk...

Bir hafta geçti nerdeyse...

Annecik bugün birisiyle (!) haftada yarım gün olarak anlaşabildiği (1 güne çıkarma çalışmalarım sürecek!) 'süt izni'ni kulanabilmek üzere erken geldi işten...

Sevdiğim iki gün yaklaştı:) Bakalım bu haftasonu (Savaş Amca :) geliyor bu arada)aktivite yapabilecekmiyiz...

3 Ekim 2009 Cumartesi

Annecik artık işte

Sevgili oğluşumla evdeki günler buraya kadarmış... Annecik artık işe dönsünmüş...

Aslında cuma günü yazılması gereken ama malum yoğunluktan dolayı yazılamayan bir yazı olacak bu...

Cuma deneme günü ilan ettim kendime hem de resmi olarak işe başladım fiilen olmasa da...


Sen naptın bu arada kuzucuk; anneyi kapıdan uğurlarken şaşkın şaşkın baktın bu saatte bu kadın bu kapıdan gitmezdi ama heralde ce-eee yapacak yine :) fazla dramatikleştirmeden kaçtım hemen, annaneyi bi türlü arayamadım uyuyorsan uyandırırım korkusuyla, neyse o aradı, anlattı sırasıyla neler yediğini, ne kadar nasıl uyuduğunu, yürüyüşe gittiğinizi, parkta salıncakta sallanıp ata bindiğinizi vs. vs.

Çok şanslıyız bebeğim.. İyi ki annaneciğimiz var, iyi ki sen onunla olacaksın benim gözüm hiiiç arkada kalmayacak...

Eve dönüş yolunda çok özlediğim kuzum ne yapıyor şu anda, beni görünce ne yapacak diye düşünürken geldim ki uyuyormuş tosuncuk. Annanecik anlatırken neler yaptığınızı babacık da geldi. Uyanıverdin sonra, tam ağlamaya hazırlanırken gördün bizi, gülümsedin uykulu gözlerle anneciğine veee kolyeme saldırdın:) Babanı anladım şimdi çok özleniyormuş.. Kucakladım seni, öptüm öptümmm, mis kokunu içime çektim...Sen de bi rahat bıraksa da beni şu sallantılı, şıkırtılı şeyle rahatça oynayabilsem diye düşünüyordun heralde:)

Annane bu! öyle rahat bırakır mı seni, emekletebilmek için idman yaptırmış sana. Başarılı olmuş da! Baya baya ilerliyorsun artık, komanda misali ama olsun bu da iyidir:)

İyi bir zamanlamayla işe dönmüşüm dedim... Akşam geldiğimde, bütün gün senin yemek yemenle ilgili düşüncelerle boğuşmamış bir kafayla oynayabildim seninle...(Artık çok takılmıştım bu yeme mezvusuna, rahat olmaya çalışırken daha da fena oluyordu farkettirmeden)

Haftasonları artık aktivite zamanı:) Cumartesi ev gezmesine-Yağmurlara:), pazar hava da güzelken açıkhava gezmesine, Abant'a gittik...Her iki günde de Yağmur vardı yani... O seni iyice tanıdı artık, ne de olsa 1.5 yaşında bir abla o:) "Naaan" diyo sana, çok şeker tatlı mı tatlı mı bir bıdık Yağmurcuk... Güzel bir haftasonu geçirdik kısacası, devamı da gelecek anne-babanın kararı böyle:)

Ptesi tüm gece doğru dürüst uyuyamadığımız, son yarım saatte de ben seni ayağımda sallarken uyuyakaldığım için:) koşuşturmacalı bir evden çıkma durumu yaşandı. Yani ne cuma ne ptesi annecik işe giderken hüzünlü bir veda sahnesi yaşayamadık... (Yaşamak da istemiyorum zaten ne gerek var ki) Dün eve gittiğimde çığlıklarla, kahkahalarla, o çok sevdiğim güleç yüzünle karşıladın beni... Sen de beni özlüyomusun acaba?..

Bu arada süper bir annanen var bebeğim:) Eve gelip, onu uğurlayıp içimden geçenler; ayy canım yemek yapmış...ütü yaparken bıdı bıdı konuşmuştur oğluşla...evi nasıl süpürmüş ya ben yapamıyordum oğluşla...bak şu iki parça şeyi de yıkamış.... İnsanın annesi gibisi yok, annenin çocuğuna sevgisi, emeği bambaşka, ne kadar büyürsen büyü hiç azalmıyor hele de benim annem gibi fedakar ötesi bir anneyse... Ha evet anlaşamadığımız, tartıştığımız olmuyor mu tabiki oldu, oluyor, olacaktır da ama o benim annem, ben onun kızıyım içimizdeki sevgi her zaman kalıcı işte...Allah ona uzun ömür, sağlık, sıhhat ve mutluluk versin...

Bu yazı da böylee bitsin:) (İşyerinde bu kadar olur!)

27 Eylül 2009 Pazar

huysuz ve tatlı Kaan :)

Geçtiğimiz 3 gün boyunca nedensiz bir huysuzluk içindeydin bebeğim.. Yalnız başına 15-20 dak. bile oyalanabildiğin halde bu 3 günde 2 saniye bırakamadım seni..

:))) İki satır bişi yazmışım..Az önce yine ağladın da oğluşum, seni uyuttum üstelik ayağımda sallayarak (bu benim için daha kolay bi yöntem ellerimi acıtan battaniye yöntemine göre, üstelik öncesinde salonda uyuklayan babacığın da baktı ki tek başıma halledebiliyorum atmış kendini yatağın üstüne, bir de evde bi süre onu aradım da :) kocaman ya bizim ev! ) hem de mama içtin (bu da iyi bişey:))

İşte bu süre zarfında kısacık bişeyler yazıp uyumaya karar verdim (ama benim yazdıkça yazasım geliyoo hep) belki bu seferki uykun daha uzun olabilir diye.

Aslında not düşmek istediğim birkaç bişey var kii; bu aralar hayırdır inşallah ve de kocaman bi maşşallaah iştahın açıldı! Huysuzluğunun bi kısmı da bundan olabilirmi ki acaba, çünkü sevgili anneciğin senin yemeyen ve az yiyen hallerine göre daha uzun saat aralıklarıyla az porsiyonlar hazırlayınca sen biraz ağlamaklı oldun heralde, ama neyseki bunu hemen farkedip sık sık ve daha çok çok bişeyler vermeye başladım. Huysuzluğunun açlıktan olan kısmı tamam!:)

Şunu anladım ki, bazen hiç bişey yemiyorsun, bazen az yiyorsun, bazen de doyuramıyorum seni (yediğinde dünyaları yemiyorsun tabiki, kendine göre işte...) Bu doymadığın zamanların kesinlikle büyüme evreleri olduğuna kanaat getirdim.. Hayır bu dönemi sevmem gerekir evet ama bişi daha farkettim ki güzel güzel yemek yediğin bu zamanlarda da maalesef uyuyamıyor, çok sık uyanıyorsun..(gece de dolayısıyla mamaya başladım tekrar birkaç gündür) Yok mu şu ikisinin de iyi olduğu bir evre! (Ama öyle olsa annelik çok kolay olurdu değil mi;)) Bu arada ben sürekli hazır böyle yiyorken köfte mi, tavuk mu versem, balık da yedirsem şöleee, bi de etli bi sebze yemeği diye diye tilkilerle dolaşıyorum...

Bir yandan da acaba dillendirmesem nazar değermiki diye de ister istemez düşünüyorum ama ben artık biliyorum ki 1. si sakınan göze cidden çöp batıyor, yıllarca kendimde test ettim, o yüzden rahat olmaya çalışıyorum, 2. si de zaten birkaç güne yine hiç birşey yemeyen Kaancık geri gelecek:) Nazarla falan ilgisi olmayacak, evre evre artık anladım..

Gelelim huysuzluğunun nedensiz kısmına... Böyle ağlamaklı bir yüz ifadesiyle gözümün içine içine bakmalar, yerdeki oyun alanındaysak bacağıma sarılmalar, babanın kucağında gezerken beni görünce hıhh-hııı diye meşhur efektin:) Niye böyle bu çocuk allaa allaaa derken (sürekli dişine bakıyorum tabi çıkıyo mu ondan mı diye ama bakalım daha zamanı var gibi de..) bi farkettik ki naz! Resmen anneye naz :) Teyzoşcun allahtan 3 gün izinliymiş de 2 gün gezmelerdeydik yoksa ben patlıcaktım itiraf etmeliyim:) Gezmede veya teyzoşunu veyaa bugünkü gibi kalabalığı görünce bi sorun yok zaten, beni yalnızken yakalıyosun ;)

Yavaş yavaş 9-12 ay kıyafetlerini de tamamlamaya çalışıyorum, sık kullanılan gerekliler tabiki... Hatta 3 seferde bayaa birşey birikti.
Çeşit olsun diye alınacaklar olabilir tabiii...Ne de olsa kendime bişey alırken kırk kere düşünür oldum (eskiden böylemiydim ben!) ve son kararım da hep vazgeçmek oluyo ama oğluşuma alırken iyi bişiyse gözüm pek bişi görmüyo :) Aynı durum teeececikte de varmış; sana marifetli bi köpekçik aldı. Ama napsın görünce çok sevdin, çığlıklar kahkahalar..dayanamadı tabi teyze yüreği:) Bir de ilk araban oldu kuşumm:) Yürümeye yardımcımıdır deneyerek görcez bakalım, ama en azından bisiklet-araba tarzı bişey oluyo ki hiç olmazsa o işe yarar diye düşündük...

Kısa yazcaktım di mi?! Ama şunu da hemen not düşmeliyim kii, emekleme çalışmaların soz hız devam ediyo ve yapamayınca sinir oluyosun, hırs yapıp tekrar tekrar deniyosun ama en sonunda da daha da çok kızıp başlarım yaa ne uğraşıcam ben döne döne ulaşırım gideceğim yere moduna giriyosun..Vee çok tatlı oluyosun :) Neyysee o kadar uğraş sonunda bu gece bi ara uykun gelmiş olmasına rağmen bilinen emekleme pozisyonunda -bir emekleme adımcığı diyelim- ilerlemişsin (ahh işler! kaçırdım işte..) Hadi bakalım devamını bekliyoruz bitanem:)



Şimdi şuraya bi video bi foto eklemek isterimm.. İsterim de hem geç oldu hem de becerebilecekmiyim diye düşünmekteyim:) Ne zaman yazdıklarımla foto-videolar senkronize ilerleyecek bakalım...


(Ee yaptım galiba, yukarılara bile koydum :) Gerçek emekleme anını çekemedim tabiki:( )

23 Eylül 2009 Çarşamba

9 ayı geride bıraktık


Evet 9 ayı geride bıraktık ve gün gün değişmeye, gelişmeye devam! (Blog sayfasına girebilseydim daha önce yazabilirdim belki ama iştee teknik aksaklıklar..)

Gündüzler az uyku bol oyun, hareket,aktivite, geceler bazen çok sık bazen daha seyrek uyanmalarla geçiyor (gece bile gözünü açıp gülmeye başlayıp oyun istediğin de oluyor tabi:)), yemek yeme seansları bazen sorunsuz bazen bol krizli devam ediyor... Yani bebeklik böyle birşey demekki, aslında günün gününe uymuyor ama bir taraftan da öyle birşey ki belli bir ritmin, düzenin, saatlerin var. Böyle böyle günler geçiyor, sen büyüyorsun işte bebeğim...

İlk şeker bayramını da geride bıraktık...Bol bol bayram gezmeleriyle geçti. Zaten gezmeyi seven bebişimin keyfi pek yerindeydi:) Biz alıştık senin güleç yüzüne, ağzın kulaklarında yüz ifadene de(sen hep gül aşkımm benimm), ilk görenler pek bi şaşırıp seviyor bu halini, yabancılama huyun da yok zaten kimseyi (hatta anında anneyi satabiliyosun biraz bozuluyorum ama neyyse:) Ama başından beri anne bağımlısı bi bebiş olmamanı ben istedim, hatta babana alışman için taa ilk günden beri bazı şeyleri ona bıraktım, herşeyi ben yapayım diye atılmadım özellikle (ki zaten onda da ilgi-alaka en üst seviyede maşallah:) Bu arada geldi diye o kadar sevindiğimiz annanecikimizi elimizden Sinop'a kaçırıverdik:)




Yakında annane gelicek, ben işe döncem -maalesef- ve sen hergün yeni bir bıcırıklığınla bizi mutlu etmeye devam ediceksin... O kadar tatlı bişey oldun ki bu duygu nasıl anlatılır, nasıl ifade edilir bilemiyorum... O bebeklik hallerini de özlüyorum evet ama bi yandan da bi konuşsa, bi yürüse bıdı bıdı diye heyecan yapıyorum... Amaaa şu zamanın da keyfini bol bol çıkarmaya çalışıyorum tabiki, çünkü biliyorum ki o yürüdüğün, konuştuğun dönemler gelince de bu zamanlarını özlicem yine:)) Böyle bir döngü demekki annelik ve daha çok çok şey, işte ben de öğrenmeye devam ediyorum...

16 Eylül 2009 Çarşamba

Annanecik geldi:))

Yine sen bıcık yapmış misler gibi uyurken bişeyler yazayım meleğimm...Nihayet annanemiz ve tabiki dedemiz yazlıktan geldiler. Seni çok özledikleri için de gelince akşam hemen bize uğradılar. Biraz şaşırmış görünsen de yine her zamanki güleçliğin üzerindeydi, uykun gelmiş olmasına rağmen...Bugün gündüz de geldi annanecik, artık özledikçe gelir.. Zaten şunun şurasında ne kaldı ki! Az bir zaman sonra artık ben işe döneceğim :(( Sen de annanecinle vakit geçireceksin bol bol...
(Bu arada uyandın az önce, seni salladık uyuttuk tekrar babanla...)
Sabah kahvaltı zamanı yine bir kriz yaşandı, daha kaşığı görür görmez -ne ara böylesine bir tepki oluşturduysan- ağzını mmm diye bi kapatıyosun, yok açtıramıyorum! "Hadi oğluşum bi tadına bak, bak seveceksin, her zaman yediğin, sevdiğin bişey bu" karşılığında uzaklara dalan gözler ve mmm diye büzük dudaklar (yüzüme de bakmıyorsun sıpacık seni:) tamam yemek yeme gibi bi problemimiz var her zaman, ama en azından sevdiğin şeyleri yerdin...Çorbadır, sebzedir onlar zordu yani...Birkaç gündür herşeye muhallebi hatta meyvelere bile tepki oluşturdun...Gerçi ne olduğuna bakmıyosun, kaşığa mı bir tepki acaba bu? Yoksa direk bana mı? Zorlamıcam, sahte de olsa gülümsicem diye başlıyorum sana birşey yedirmeye, başıma saplanan bir ağrı ve gözyaşlarıyla sonlanıyor..:( Yok yok yarından itibaren yine yöntem değişikliği şart! Biliyorum; "ben dudaklarımı büzücem, o kaşığı ağzıma sokamıcak, nasıl olsa beni çok seviyo ya bu anne olcak kişi, aç kalmama razı olamıcak ve sonunda biberon verceeek" diye düşünüyosun ;) İnatçısın oğluşum evet ama bu inadın kimden geçti sanıyosun:) Sabah hazırladığım iki menüyü de beğenmeyince dayandım, biberon da vermedim, öğlen nasıl da yedin ama çorbanı;)) Ben de nasıl mutlu oldum anlatamam... Şimdi düşündüm de ileride bunları okuyunca ne düşüneceksin acaba..Basit bir yemek yeme hadisesi bu kadar mı olay olur! Anne olmadan önce benim de hiç aklıma gelmezdi, mühim bir mevzuymuş:)
Annanenle de bugün bi muhabbet bi muhabbet...Daha onu görür görmez başladın bişeyler mırıldanmaya, heralde beni şikayet ettin durdun:) Yazık kadıncağızın da bıdır bıdır seninle konuşmaktan dili damağı kurudu oruç oruç:)
Bıraktığın emekleme çalışmalarına tekrar başladın ve neticesinde 3 gündür sürünerek ilerliyosun:) Bakalım ne zaman tam olarak emekliceksin merakla bekliyorum:)
Biraz da az hareket etsen çok sevinicem hani belki kilo alabilirsin... Yoksa bu kıpırdanma -ne kıpırdanması!-tepinmelerle zor! Özellikle yatağına bıraktığımda ortalık savaş alanına dönüyo:) Annanecik bile hareketliliğini bilmesine rağmen çok şaşırdı, hatta sen sevimli sevimli çığlıklar eşliğinde akrobatik hareketler yaparken korktu bile, bi yerini incitecek diye:)
Kısacası balımm çok afacansın çoookkk! Günler böyle geçiyor, sen böyle böyle büyüyorsun işte...Cuma günü 18inde yani 9. ayını da doldurmuş olcaksın:) O gün de bişeyler karalarım kısmetse...Görüşmek üzere aşkımmm:)

9 Eylül 2009 Çarşamba

9.9.2009

Şu tarihi kaçırmadan gece bitmeden yazmalıyım...Ama ne mümkün! İşte yine ağlıyosunn!! Niye uyuyamıyorsun oğluşum bi anlasak...
Tekrar uyuttuk..Bakalım ne kadar yazabilcem, bi daha ne zaman ağlaman duyulacak?..
9.9.2006'da nişanlanmıştık sevgili babacığınla:) Tarihlere ya da sayılara takıntımız yok aslında ama öyle denk gelmişti işte...7.7.2007 ne peki diceksin:) Evet özellikle istedik o günü ama gerçekten takıntı şeklinde değildi. Önce okullar tatil olunca olsun düğün denildi -aile büyüklerince-, bu da haziran sonu oluyordu tabi, biz de madem öyle temmuzu bekleyelim dedik, temmuz ayını daha çok severim hazirandan, sonra da bi anda madem öyle 7si olsun dedik, öylesine...Şimdi düşünüyorum da iyi oldu, unutulmuyo işte :))
Aslında bugün güzel bir gün değil...Haberler iç sıkıcı, kötü, çok üzücü...Hep aklımda seni koruyabilecekmiyiz endişesi...İlk günler ne çok ağlardım bu yüzden, minicik, savunmasız bişey kollarımda, bakıp bakıp ağlardım sana biraz da lohusalık sendromuyla...Hepimiz Allah'a emanetiz işte özellikle de ülkemizde!!
.........
Miniğim nerde kalmıştık, ilk tatilin bitti ve 15 ağustosta (yaa baban doğumgünü doğumgünü direksiyon salladı!!) evimize geldik. Annanecin -gözlüklü teyze:))- kaldı mı yazlıkta, yani biz kaldık mı seninle başbaşa :) Dönüşte biraz daha büyümüş olduğun için heralde, gidişteki kadar zor değildi yolculuk hatta çok iyiydi. Dediğim gibi Güzelçamlı'yı çok sevdiğin belliydi her halinden. Eve geldiğimizde babanın kucağında gezinirken, etrafa bakarak dudaklarını büzüp büzüp ağlamandan bunu bir kez daha anladık. Karnın toktu, altın kuruydu, uykunu almıştın hatta bıcık bile yapmıştın ama sebepsiz yere ağlıyordun işte, hem de içli içli, dudaklarını büze büze...:) Canım benim seneye yine gidicez inşallah:)
Bugün itibariyle annaneler hala yazlıktalar, hergün babacığını işe yollayıp ana-oğul takılıyoruz :)
9. ayını doldurmana az bir zaman kala;


  • Çok güleç yüzlü, mutlu, neşeli, kıpır kıpır (hareketli ve zor günler beni bekliyor:)) bir bebişsin, gündüzleri hiç bir sorun yok MAŞALLAH! Ancak akşam 21-22 gibi gece kabusları başlıyor maalesef! Evet uykun geliyo o saatlerde, altını temizleyip, mamanı yedirip (bu aralar muhallebi yedirmeyi başarabiliyorum o saatte... tok tutunca uyanmazmışsın ya gece güya!), bol su içirip (çok seviyorsun), hatta yine bu aralar "pijama"larını giydirip uyku moduna sokuyorum seni, daha doğrusu sen o moda girmiş oluyosun zaten, ben de sana "tamam bebeğim artık hazırsın, seni uyutucam" mesajı veriyorum kendimce... Ama ne oluyosa ve neden böyle oluyosa, gündüzleri uykun gelince diretmeden uyuyan sen, geceleri gözünden uyku aksa da, deli gibi uykun gelse de, kafanı kaldıramasan da bi türlü uykuya dalamıyorsun! Her türlü yöntemi denedik, en iyisi "geleneksel battaniyeyle sallama yöntemi" maalesef... hiç istemesem de! Hadi uyuttuk diyelim yatağa koyma aşamasında daha yatağının üzerine getirirken (nasıl bir hissiyat varsa artık!) başlıyorsun kıpırdanmaya, hadiii tekrar salla, tekrar yatağa yatırsak mıı, yok anladı, tekrar salla, bi daha deneyelim daldı gibi, yok yine tam dalmamış, hadi sallayalım... Bu böyle defalarca sürüyo artık. Benim eller dayanmıyo bu arada maalesef, ama artık buna da alışıyorum gibi...Bazen ilk seferde ayakta sallama yöntemiyle uyuyorsun, bu gece de böyle oldu, çok rahat uykuya daldın, aldım seni yerine yatırdım, sorunsuzca uyudun...1 saat! Bir de böyle bir alışkanlık kazandın, gece uykuna ilk dalmandan tam 1 saat sonra (hiç aksatmıyosun) ağlamayla uyanıyosun diyemicem... ağlıyosun evet ama gözünü açmadan ve nasıl bir ağlayış hani bırakın ağlasın, yatağında uykuya dalmaya alışsın diyenler acaba bu çeşit bir ağlamadan mı bahsediyolar, çünkü bıraksak ya boğazın yırtılır ya nefessiz kalırsın ya da fıtık olursun heralde! (oyy ben kıyamam zaten kuzuma, babası hele hiç!) Böyle bir durumda yine battaniye yetişiyo imdadımıza ama bkz. yukarıdaki şekilde öyle hemen uyumak var mııı!!! İşte bu yazının başında da yine böyle bir durum yaşandı:) İlerleyen saatlerde bi kaç ihtimal var... Ya uyanıyorsun (uyanmaktan kasıt: gözler kapalı, uyur vaziyette avazın çıktığı kadar bağırarak ağlamak:), su içirip, pışpışlayarak tekrar uyutuyorum, hem de yatağında (bu çok nadir tabi); ya uyanıyorsun su içirip, ayağımda sallayarak uyutuyorum (arada bi oluyo); ya da uyanıyorsun su içirip, battaniyeeeee!! (çoğunlukla) Sonuç olarak tabiki ya uyanıyorsun ya uyanıyorsun! Sayısı en iyi ihtimal 1-2, ya da her saat başı ki bu da yaklaşık gece 1odan sabah 6ya kadar 8 kez falan oluyo :))) Olsun (zaten hep oluyo ya!) senin canın sağolsun, sağlıklı sıhhatli ol yeterki bitanemiz, biriciğimiz :) Bu arada bir kaç hafta öncesine kadar mama da verirdim geceleri, baktım bi ara yapıyorum yapıyorum sen almıyosun, fırsat bu fırsat ben de kestim, zaten pek istemediğim bişey geceleri beslemek. Suyu da vermiyim diyorum ama onun biraz daha zamanı var heralde, şimdilik onu içmezsen yine çok ağlıyorsun, dayanamıyoruz:( uyku problemin böyle işte (çok mu şikayet ettim oğluşum ama hep diyoruz sen bi büyü bunların hesabını sana sorcaz diye:))) Bak şimdi bişey daha geldi aklıma; daha iyi olduğun zamanlar da vardı aslında... Emzirirken...Geceleri ağlamazdın bile, ık-mık ederdin, ben hemen fırlardım zaten, alırdım seni emzirirdim, uyurdun hala, yerine koyardım, uykuya devam ederdin... Ne güzel gecelermiş meğer:) Biz o zamanlar, bu uyanmalar bile kalmayacak, zamanla deliksiz uyucak diye beklerken, gece uykuları -uykusuzlukları ya da- gittikçe daha kötüleşiyo valla! Gaz dedik, o zaten geçmediği gibi bir de diş çıktı, dişler zaten hiç bitmez ve sonuç uykular bölünürrr:)) Benim derdim bölünen uykular da değil, o acı acı ağlamana yanıyorum ben bitanecikim.. Yine uyan tamam ama mamaysa mama, suysa su, sallamaysa sallama-pışpışlama neyse ne, yapalım, uyu yine ama niçin öyle bi yerin acıyomuş gibi ağlıyosun:( acımıyo onu da biliyoruz doktor kontrollerin iyi, dediğim gibi geceler dışında acayip güleç bi bebeksin... Neyse...Artık yaşından sonra düzelir diye de umutlanmıyoruz, kabullendik, kafadan 2 yaşına yok yok hatta 3 yaşına kadar kesin böyle devam edecek...Ama o kadar tatlısın ki bir gülüşün herşeye bedel, sen herşeye bedelsin, çok seviyoruz seni, canımızsın..
  • Bir de beslenme sorunun var kii, onu da bir blogta okuduğum (yeni ve acemi bir blog yazarıyım link falan veremiyorum maalesef) ve 2 gündür uyguladığım yöntemle sanırım halledicem gibi...ne kadar iyimserim:) neyse bundan sonra bahsederim, bakalım başarılı olabilecekmiyim. Ama şunu söyleyebilirim ki (yoksa bunları okuduğun zaman da iştahsız bir çocuk mu olcaksın :(( ) yemeyen bebek çok çok zor... Neden anneciğini üzüyosun bebeğim, biliyormusun sen yemeyince ben ağlıyorum neyi çözebileceksem ağlamayla ama öyle işte, sen bi lokma yiyince de dünyalar benim oluyo, karnım açlıktan zil çalsa hatta su içmeye fırsat bulamamış olsam bile... Gerçekten de 2 gün öncesine kadar ağlamaklı bi haldeydim, bu yöntemle yüzüme şirin bir gülümseme kondurmak zorundaymışım, yemesen, yaptıklarım çöpe gitse bile :)) (Bak yine güldüm) Tabi bu yöntemi annanene anlatmak ve ben işe başlayınca da onun devam etmesi gerek...
  • Alltta 2, üstte 4 olmak üzere toplamda 6 dişin var. Yeniler de geliyo bi yandan belli ki...Kimbilir nasıl bir acı çektiğin, masajla, jelle, kaşıyıcılarla yardımcı olmaya çalışıyoruz işte bebeğim...
  • Henüz emeklemiyosun, bi aralar bi çaban vardı, ne aralardı acaba, bu aralar çaba da kalmadı döne döne hallediyosun işini ;)
  • Geveze bişi oldun, ama-ama-ama, mama-mama-mama, baba-baba-baba, da-da-da, de-de-de, annnnnneeeee (valla diyosun işte:) ilk aklıma gelenler, sonra çığlık atıyosun bol bol, öksürüyosun :) (galiba beni taklit ediyosun, nerdeyse iki haftadır geçmek bilmeyen bi öksürüğe sahibim de!) Şimdilik bunlar geliyo aklıma...
  • Kabızlık sorunun var mesela bu aralar...Neden oluyo çözmeye çalışıyorum, bi bulsam oğluşumu kabız yapan şeyi! Doğal yöntemlerle geçirmeye çalşıyorum bakalım şimdilik, muzdur, elmadır, şeftalidir kestim, son kayısıları yedirdim artık kayısı da geçti bitti tabi mevsim dolayısıyla, kayısı hoşafına geçicem, armuta devam, çorbana zeytinyağı ekliyorum bolca (ama tabi çorbayı yemeyince boşa gidiyo:) Netice de uğraşıyorum işte annelik kolay değil:)
  • Saçlarını 2. kez kestim! :)) İlk annanenle beraber yanlardan kulaklarının, önden de gözlerinin içine giren, kanımızca seni rahatsız eden saçlarını kısaltmıştık ucundan :) Sonra birazcık pişman da olmuştuk... Anne saçı denilen bi yandan da dökülen o saçların gel gör ki yine uzadı, ben de sen uyurken ucundan değil artık baya baya kısa kestim ama çok şahane oldu bence bu sefer;) Yeni ve eski saçların daha bütünleşmiş duruyo birbiriyle...
  • Oyuncakların var ama onların dışında her türlü enterasan, aklımıza gelmicek şeyler ilgini çekiyo...Ben de örneğin mutfaktayken sana uygun bişey veriyorum (tahta kaşık, tel çırpıcı, süzgeç vs. :)) Sonra onları yerden topluyorum o ayrıı... Bizim küçük beyefendi mama sandalyesinde önce onları tepsiye vurup çıkan sesi-gürültüyü- dinledikten sonra onları aşağıya atmaya, peşlerinden böyle aşağı sarkarak bakmaya ve çıkardıkları sesi dinlemeye bayılıyo...Dergileri parçalamaya da bayılıyo bu aralar bu beyefendicik, yerler dergi sayfalarıyla dolu :(( Nerde benim tertip, düzen merakım, derli toplu ev durumlarım...ve biliyorum ki daha yolun başı bunlar:)

Yolun başındayım yani bakalım neler görcem seninle... Bu yazının da sonu olsun bu satırlar. Annecik gitsin yatsın, belki biraz uyur bile sen uyandırana kadar :)

5 Eylül 2009 Cumartesi

Seninle geçen zaman

Başından beri yazamadığım için geçen zamanı özetleyip şimdiki zamana gelmek istiyorum aslında ama bakalım nasıl olacak bu! Aslında sana bi defter tutuyordum büyüyünce vermek için, kim bilir arada oraya da yazarım yine...Bir de hamilelikte ve hamileliğimin son gecesinde sana yazdığım mektuplar var...Yine de bişeyler düşünmüş işte anneciğin sana hatıra kalsın diye:)


En son o hala kulaklarımda olan incecik, çatallı, kısık kısık ağlayışınla hayata merhaba demiştin. (Oysaki artık sesin ne kadar da gürleşti maşallah ortalığı ayağa kaldırıyosun:)) Hep merak ediyordum nasıl bi bebek olacaksın, kime-neye- benzeyeceksin diye...Seni ilk gördüğümde -eminim her anne böyle hisseder tabiki- ama ne bileyim işte sana aşık olmuştum resmen çok çok güzel bi bebektin. Saçlarına bakmıştım hemen nedense (kolunun, bacağının, parmaklarının vs. herşeyinin normal olduğunu ayrıntılı ultrasonda öğrenmiştik zaten), baya da saçlıydın ve nerdeyse siyaha yakındı rengi, gittikçe açıldı işte:)

Miniciğim...

İşte böyle başladı seninle günler...İlk günlere ait hatırladığım ilk şey "emzirme" tabiki, günümün büyük bir kısmı seni emzirmekle geçiyordu. Müthiş bişeydi! -di diyorum maalesef...4.5 ay hatta ilk başta biberon almadığın için seni kaşıkla beslediğim (kaşıkla ne kadar mama yenilebilirki!)15 günü de saymazsak nerdeyse 5 ay yalnızca anne sütü vermiştim sana. Ancak sonra mamaya başlamak zorunda kaldım, hatta yavaş yavaş meyve suyu, meyve püresi, yoğurt gibi ek gıdalara da geçmiştim. Toplamda da 7 ay emdin anneciğini, sonra bırakıverdin :( Çok üzüldüm ama arada seni zorlasam da almıyordun işte...Ne kadar güzeldi oysaki, emzirirken uyuyakalırdın, 2-3 hatta daha bile fazla saat öylece dururduk seninle, arada tekrar emerdin çünkü... Yerine bıraksam uyanırdın, sırf uyu ve istediğinde de em diye öylece beklerdim seni, izlerdim, severdimm..Kollarım, sırtım, boynum ağrırdı ama umrumda da değildi açıkçası, bırakamazdım seni. İyiki de bırakmamışım şimdi özlüyorum o hallerimizi...

Tosuncuk tosuncuk!

Az kalsın en önemli şeyi unutacaktım, nasıl unutuyorsam böyle birşeyi! GAZ tabiki...Feci bir gaz potansiyeli vardı sende oğluşum. En kötüsü de acı acı ağlıyordun, nedenini de biliyorduk ama hiç bişey yapamıyorduk...Daha doğrusu elbette bişeyler yapmaya çalışıyorduk ama faydası olmuyordu işte! Ya da çok az... Tıp etkili bir çare bulamamıştı resmen bu bebeklerdeki gaz sorununa...Doktorumuz 4. haftadan sonra başlar, 4 ile 12. haftalarda en yüksek seviyede olur dedi ,aynen de öyle oldu, belki sonra geçer veya 4 hafta daha hafif devam edebilir dedi geçmedi, aynen devam etti, 6. aydan sonra geçer dediler, geçmedi, geçmeyebilirmiydi acaba?.. Bizce sende hala ve hala gaz sorunu var!! Bakalım ne zaman geçecek:))


Gün gün, ay ay büyüdün, geliştin gözümüzün önünde... O kadar çok şey varki aslında anlatacak! İlk gülüş, ilk "agu" (resmen agu derdin :) bebeklik işte!), ilk sırtüstünden yüzüstü dönme (9 nisandı hala hatırlıyorum:) vs. vs. Aslında daha önce, bir bebek için bile olsa, o kadar doğal, normal gibi görünen şeylerdi bunlar benim için, ama bir anne olarak kendi bebeğimin bunları yapabildiğini görünce dünyanın en mutlu insanı oluyordum. İlk dişin çıktığında 5.5 aylıktın o kadar salya, önlük yetiştirememe, herşeyi ağzına götürmenin ve de 3 gün boyunca bana çektirdiklerinin neticesinde (hiç görmediğim kadar huysuzlaşmıştın, sürekli ağlamaklı bir halin vardı..Canım yavrum kimbilir nasıl acı çekiyordun:() Annanen görmüştü ilk incini. Tarih de 8 hazirandı:)



Bu arada ben erken doğum tehlikesi nedeniyle doğum iznine birazcık erken ayrılmış ve taa ekimden beri evdeydim... Ama annanen, hatta deden sağolsunlar beni hiç yalnız bırakmadılar. Onların çok çok emeği var senin üzerinde. Zaten ben işe başlayınca da sana annanen bakacak, bu konuda da şanslıyız, hep sevgiyle büyüyeceksin inşallah:))) Hatta artık babanneler de Ankara'da daha fazla kalabilecekler, halan da gelicek, böylelikle geniş bir aileyle büyüyecek benim bitanecik oğluşum:)

Sevmiyorum bu şeyleri giymeyiii!!


İlk uzun yolculuğunu Ordu'ya yapmıştın, fena değildi..(Kuşadası'na göre!) Ordu'da babannelerini hiç yabancılamadın maşallah zaten canayakın, güleç bi bebeksin bitanecikim:)





İkinci uzun yol tecrübemizde o kadar da şanslı değildik. Hem yol daha uzundu hem hava ve gidilen bölge daha sıcaktı tabii...İzmir'den Kuşadası'na kadar perişan vaziyette gelmiştik. Annanelerin yazlığına gelince de salıncağa bi uzandın "oh be annanecim, dünya varmış, tuttum ben bu salıncak denilen şeyi! ayrıca bu anne ve babam olacak kişilerden de şikayetçiyim!" diyordun heralde içinden...

Kuşadası'nda, ilk tatilinde çok güzel günler geçirdin, 1.5 ay boyunca çok mutlu olduğun her halinden belliydi. Açıkhava, sürekli bi gezme hali, yeşillik, mavi, günbatımı... Daha ne olsun biz de çok severiz oraları:) Denizden önce korktun, ya soğuk geldi ya dalgalardan (küçüktü ama senin minik bedenine göre büyük olabilir tabi) ürktün ya da çok büyük geldi (banyoyu seviyordun tamam ama küvetin ve içinde oynadığın havuzun tabiki korkutucu olmayan boyutlardaydı) Başarısızlıkla sonuçlanan 2-3 deneyimden sonra bir gün bir fikir geldi aklımıza. Havuzunu denize soktuk, seni havuzunun içine! Biraz alışıp cup cup yapmaya başlayınca hoop denize! İşte bu! Sonra da çok sevdin denizi, öyleki ilk başta ağlamaktan sokamadığımız sen artık çıkınca ağlıyordun :)



Çok eğleniyorum bu salıncakta:)

Salıncakta keyiff...

Ve Kuşadası - Güzelçamlı tatil günlerinden sonra Ankara'ya dönüş diğer yazıda artık...Geldik işte şimdiki zamana, çok az kaldı:)